28 Mayıs 2016 Cumartesi

Sedat Ergin: İletişim Fakültelerinin sayısı kontrollü olması gerekiyor!

Hürriyet Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin, İstanbul Bilgi Üniversitesi ve Arel Üniversitesi’nin İletişim öğrencileriyle bir ders kapsamında bir araya gelerek gazeteciliğin şuan ki konumundan ve geleceğinden bahsedip, öğrencilerin sorularını yanıtladı.


Geçtiğimiz hafta Bilgi Üniversitesinde verilen Çevre Gazeteciliği dersi, dönemin son dersi olması sebebiyle Bağcılar’da bulunan Hürriyet Gazetesinin binasında gerçekleşti. Söyleşi tarzında geçen derse Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin konuk oldu. Ergin, son 15–20 sene içinde iletişim okullarının patlama yaşadığını, Türkiye’de kaç tane İletişim Fakültesi olduğunu takip edemediğini belirtti. Bu sayede Türkiye’de sektörün büyümediğini, iletişim mezunlarını ciddi bir şekilde sınırlandırdığını söyledi.

“Türkiye Büyük Bir Kutuplaşmadan Geçiyor”

Ayrıca Sedat Ergin medyanın durumundan bahsederken “Türkiye büyük bir kutuplaşmadan geçiyor. Bu kutuplaşma ortamı hayatımızın her yerinde karşımıza çıkıyor. Kutuplaşmanın en etkisi açık sektörü ise medya. Bu da işimizin ne kadar zor olduğunu gösteriyor.” dedi.

“Muazzam Bir Fark Var”

Çalışma hayatına başladığı dönemden bahseden Ergin, “O dönemle bu dönem arasında muazzam bir fark var.” dedi. 40 yıl içinde teknolojik bir değişime şahit olduğunu, medya sektöründe veri aktarımlarının artık çok kolay olduğunu, bu durumunda işleri ne kadar kolaylaştırdığını ifade etti.

“Sosyal Medya Büyük İmkan”

Sedat Ergin sosyal medya hakkında konuştuğunda ise “Herkes artık bir mecra, bir olaya tanık olup sosyal medyada paylaşım yapabiliyor. Haber aktarımında ve toplumu bilinçlendirmede çok önemli bir durum.” dedi. Vatandaşın istediği bir haberi seçip yayma imkânının olduğunu, ancak “Trolleme” gibi kötü sonuçların olduğundan da bahsetti.

“Sadece Platform ve Mecra Değişecek”

Son olarak dijital platform ve tirajlardan bahseden Ergin, gazetenin tirajlarının azalması bazen muazzam bir avantaj sağladığını, çok önemli günlerde 3.5 milyon kişinin sizin dijital platformunuza girmesinin az bir sayı olmadığını ifade etti. “Hiçbir zaman nitelikli içerik azalmayacak. İnsanlar her zaman bilgiye açıktır. Sadece platform ve mecra değişecek.” dedi.

“AMAÇ FARKLI İÇERİK ÜRETMEK”

Al Jazeera Türk’ün yeni medya editörü Şükrü Oktay Kılıç, Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin gazeteci adaylarıyla bir ders kapsamında bir araya gelerek yeni medya gazeteciliği hakkında bilgi verdi.

Fotoğraf:Serkan Ocak

Geçtiğimiz hafta İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin Çevre Gazeteciliği isimli dersine Al Jazeera Türk’ün yeni medya editörü Şükrü Oktay Kılıç konuk oldu. Yeni medyanın haberciliğe etkisinden bahseden ve önemli ipuçları veren Kılıç, gazeteci adaylarıyla keyifli bir söyleşi gerçekleştirdi. Yeni medya düzeninde bulunan sosyal medya uzmanlığı hakkında bilgi veren Kılıç, tweet atmanın ya da Instagrama resim yüklemenin sosyal medya uzmanlığı olmadığını, asıl amacın farklı içerik üretmek olduğunu söyledi. Ayrıca bir başka problemin de bu tür mecralarda çalışan sosyal medya uzmanlarının, haber merkezlerinde çalışanlar tarafından gazeteci gözüyle bakılmamasından bahsetti.

Genel olarak kısa sosyal videolar hazırlayarak haber yapan Al Jazeera Türk, içine metin, altyazı ve müzik ekleyerek görsek bir sunum yapıyor. Kılıç, arka planda çalan müziğin habere duygu kattığını söylerken, mobil uygulamalar için herhangi bir ortamda ses olmadan rahatça izlenmesi için alt yazı eklediklerini belirtti.

“Yeni medya gazeteciliğinde sosyal videolar en çok kullanılan içerik türü, 20 içeriğin yaklaşık 18’inin video” diyen Kılıç. Bu alanda en fazla muhabir çalıştıran site olduklarını, bir video için metin yazarı, grafiker, montajcı, muhabir ve kameraman çalıştığını belirtti.

Son olarak Kılıç “Yeni gazetecilik anlamında Türkiye’de çok fazla insan yok. Türkler bu konuya internet uzmanlığı diye bakıyor. Konu bu değil.” derken, Muhabirlik deneyimi, farkındalık ve takibin yanında teknik anlamda kendimiz iyi geliştirmemiz gerektiğini söyledi.

“Türkiye Almanya’ya oranla yüzde 60 daha fazla güneş görmektedir”

Greenpeace Akdeniz, TEMA Vakfı ve WWF-Türkiye işbirliğiyle düzenlenen Paris Anlaşması Sonrası Enerji Politikaları Panel’inde, yeni iklim anlaşmasının küresel ve ulusal enerji politikaları üzerindeki etkileri tartışıldı. Panele Almanya’dan Agora Energiwiende İcra Direktörü Yardımcısı Markus Steigenberger, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Enerji İşleri Genel Müdür Yardımcısı Nilgün Ş. Açıkalın, Uluslararası Güneş Enerjisi Topluluğu Başkanı Dr. Kemal Bayraktar ve Türkiye Rüzgâr Enerjisi Birliği Başkanı Mustafa Serdar Ataseven katıldı.


‘Paris Anlaşması Sonrası Enerji Politikaları’ adı altında düzenlenen panel geçtiğimiz hafta Taksim’de bulunan Intercontinental Hotel’de gerçekleşti. TEMA Vakfının Genel Müdürü Doç.Dr. Barış Karapınar’ın başkanlığında yapılan panele çok sayıda sektör temsilcisi, akademisyen, STK ve gazeteci katıldı.

Panel başkanı Barış Karapınar, Paris anlaşmasında ülkelerin niyetlerini belirttiklerini, bunun sonucunda hedefe ulaşılması için küresel ekonominin karbondan arındırılması gerektiğini belirtti. Bunun için en önemli noktanın yenilenebilir enerji alanındaki gelişmeler olduğunu söyledi.

Türkiye Rüzgâr Enerjisi Birliği (TÜREB) Yönetim Kurulu Başkanı Ataseven, “Her şeye rağmen Türkiye’de rüzgâr enerjisinin %25’lik, %30’luk bir büyümeyle, özellikle son 6 yıldır geliştiğini söyleyebiliriz. Bunun için bu hedefleri mesela geçtiğimiz yıl 956 megavat rüzgâr santralinin işletmeye alındığını görüyorsunuz.”dedi. Geçen yılın en fazla işletmeye alınan yıl olduğunu belirten Ataseven, “eğer biz 2023 hedeflerimizde samimi isek her yıl 2 bin megavatın üzerinde rüzgâr santralini işletmeye alabiliyor olmamız lazım” dedi.

Agora Energiwiende İcra Direktörü Yardımcısı Markus Steigenberger, “Her şeyi daha hızlı yapmamız lazım. Paris’in bu konuda tetikleyici rol oynayacağına inanıyorum. Artık insanlar kömürden kurtulmaları gerektiğini anladı, ancak bunu nasıl yapacağımı bulmamız gerekiyor. Burada ipler daha çok hükümetlerin elinde ancak herkesin elinden geleni yapması gerekiyor.” dedi.

Uluslar arası Güneş Enerjisi Topluluğu (GÜNDER) Yönetim Kurulu Başkanı Bayraktar, “Yapılan araştırma sonucunda 2005’den 2015’e kadar, 2005 yılında en az bir tane yenilenebilir enerji hedefi olan ülke sayısı yanılmıyorsam 45, 2015’de bu 165 yani ciddi bir yenilenebilir enerji tarafına doğru kabullenme var” dedi. Ayrıca 2015’deki kurulumlarla birlikte Dünya’da Kurulu güneş gücü 228 bin megavatı aştığını belirten Bayraktar, “Almanya’da 40 gigavat kurulu güç bulunmakta ancak bu rakam Türkiye’de 249 megavat. Ayrıca Türkiye Almanya’ya oranla yüzde 60 daha fazla güneş görmektedir.” dedi.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Enerji İşleri Genel Müdür Yardımcısı Açıkalın ise, “Önce rüzgârı görelim dedik, güneşi ikinci planda tuttuk. Rüzgârda inanılmaz bir başvuru oldu. Ancak çevresel nedenlerle o kadar da kolay olmuyor. Rüzgâr enerji santralleri ne kadar çevreci de olsa onun da sorunları var. Orman arazisi üzerinde olması, kuş göç yolları üstünde olması, yatırımcıların çevre koşullarına uymaması nedeniyle hukuki sorunlar vb. derken beklenen kapasiteye ulaşılamadı.” dedi.

MANİSA KAZA

Manisa’nın Salihli ilçesinde sabah saat 05.30 sıralarında Hacıveliler Mahallesi’nde bir süt kamyonuyla çarpışan kamyonette bulunan 15 mevsimlik tarım işçisi hayatını kaybetti. 

Kamyonette bulunan 13’ü kadın 1’i çocuk 15 kişi de kilogramı 1.5- 2 liradan tüccara satmak üzere asma yaprağı toplamak üzere yola çıkmıştı. Mahallede her yıl asma yaprağı zamanı ek gelir için çalışan köylüler, çeşitli taşıma araçlarıyla çevre ilçelerdeki bağlara gitmektedir.

Acı haberin ulaştığı Çökelek köyünde ise şaşkınlık ve yas var. Kazada ölen kadınların eşleri, cenazeleri almak üzere Akhisar Devlet Hastanesine giderken diğer yakınları da taziyeleri kabul etmeye başladı.

Kazada ölen 15 kişiden 14’ü bugün ikindi namazına müteakip Çökelek Mahallesi camisinde kılınacak namazın ardından köy mezarlığında defnedilecek. Şöför Seydi Aydın’ın cenazesinin ise otopsi işlemi için Adli Tıp Kurumuna gönderildiği belirtildi.

Ailesinden annesi Kezban Uysal, kız kardeşi Ayşe Yaşar, kocasının kardeşi Seydi Aydın ve gelinleri 3 aylık hamile Nesrin Aydın’ı yitiren Muazzez Aydın, köydeki kadınların her sene yaprak zamanı köyden ayarlanan araçla çevre ilçelerdeki bağlara gittiğini, topladıkları asmaları aynı gün tüccara satarak ek gelir elde ettiğini söyledi.

Kazada ölen ve amca oğullarıyla evli olan iki kız kardeş Zeynep Uysal ve Ümmuhan Uysal’ın evlerinde de ağıt yakılıyor. Yaşları 2 ile 12 arasında değişen 4 çocuğu bulunan Zeynep Uysal’ın 14 yaşındaki kızı İrem Uysal, kendi bağlarından topladıkları yaprakların yanı sıra ek gelir olması için annesinin başka bağlardan da asma yaprağı toplamaya gittiğini dile getirdi.

Yaşamını yitirenler arasında bulunan Nurdane Kaya ve 14 yaşındaki oğlu Murat Kaya’nın evinde gazetecilere açıklama yapan akrabası Hediye Kaçar, köyde bağı küçük onların kendi işlerini bitirdikten sonra çevredeki bağlara gittiğini, bu yıl da Nurdane Kaya’nın 20 gündür yaprak işine gittiğini anlattı.

Kazada yaşamını yitirenlerden iki çocuk sahibi Fadime Orhan ise üniversitede okuyan oğlunun Muğla’dan dönmesini bekliyordu. Kızından torun sahibi olan Orhan’ın, oğlunun üniversite masraflarına katkıda bulunmak için çalıştığı öğrenildi.

Gölmarmara Belediye Başkanı Kamil Öz, kazayı anlatırken gözyaşlarını tutamadı. Ayrıca Başkan Öz “Bu yol dar ve problemlidir. Yıllardır sıkıntı yaşıyoruz ve inşaat halen devam ediyor. Yılan hikayesine döndü bu iş. Devlet büyüklerinden bir an önce bu inşaatın bitirilmesini istiyoruz. Ben 16 aydır başkanım, bu süre içinde 10-15 kaza oldu ve 20’nin üzerinde kayıp var. Bu yol ölüm yolu olmuştur...” dedi.

Manisa Valisi Erdoğan Bektaş ise “Orası kazayı sebebiyet verecek sıkıntılı bir yol değil.” Dedi. Manisa’nın Gölmarmara İlçesi’nde, tarım işçilerini taşıyan kamyonetle çarpışan tankerin hafif yaralanan ve uyukladığı sanılan E.İ., tedavisinin ardından gözaltına alındı. Kaza yerinde fren izinin olmadığı, tankerin şeridine geçtiği kamyoneti yaklaşık 50 metre sürükleyip, yol kenarına sıkıştırdığı anlaşıldı. E.İ., jandarma işlemlerinin ardından güvenlik önlemleri altında Akhisar Adliyesi’ne sevk edildi.

AŞI TEDİRGİNLİĞİ DEVAM EDİYOR

Anayasa Mahkemesi’nin ailenin rızası olmadan zorla aşılama yapılmayacağına ilişkin kararına, Sağlık Bakanı Müezzinoğlu’ndan aşılama programına aynen devam.

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Anayasa Mahkemesinin ailenin rızası olmadan zorla aşılama yapılamayacağına ilişkin kararın aşı programlarını etkilemeyeceğini, aşılama programlarının uygulanmasına aynen devam edileceğini söyledi. Müezzinoğlu, Anayasa Mahkemesinin önermiş olduğu karar ve gerekçelerine bakarak yeniden bir yasal düzenleme yapılacağını söyledi.

Bakan Müezzinoğlu, “Bireyin hakkı toplumun haklarını, sağlıklı geleceğini bozuyorsa burada karar toplumu ve diğer bireyleri koruma yönünde olacaktır. Anayasa Mahkemesi keşke bilim kurumlarının görüşünü alarak karar verseydi. Birey hakları önemli ama toplumun hakları onun önünde” diye konuştu.

Aşılarda Domuz Kanı ve Cıva

Çocuklara yapılan aşıların domuz kanından üretildiğine dönük iddialar, ailelerin çocuklarının aşı olmasına karşı çıkışının temelini oluşturdu. Önce Uşak’ta, ardından da Ordu’da iki aile Hepatit B aşısının içinde sağlığa zararlı madde ve içeriğindeki bir maddede (tiyomersal) de cıva içerdiği gerekçesiyle çocuklarının aşı olmasına karşı çıktı.

Yargıtay daha önce benzer bir davayı karara bağlayarak “Çocuğun üstün yararına açıkça aykırı ise rıza aranmaz” diyerek aşı yapılmalı hükmünü vermişti. Benzer Mahkemeler tarafından reddedilen bu dava, bireysel başvuru kapsamında Anayasa Mahkemesi’ne taşındı. Geçtiğimiz günlerde Anayasa Mahkemesi “Ailenin rızası olmadığı sürece çocuklarına aşı yaptırmama hakkının, uluslararası sözleşme, Anayasa ve yasalar gereği olduğu” kararına vardı.

Aşıların Zararları, Yararlarından Fazla 

Ordu’nun Altınordu İlçesi’nde görevli Cumhuriyet Savcısı olan Hüseyin Ayyayla ve öğretmen eşi Reyhan Ayyayla, 2.5 ay önce doğan ikiz bebeklerine Hepatit B aşısı yapılması için Aile sağlık Merkezi’ne davet edilmişti. Aşı içerisinde sağlığa zararlı maddeler olduğunu iddia eden çift, bebeklerine aşı yaptırmak istememişti. Aile Sağlığı Merkezi konuyu Aile ve Sosyal Politikalar il Müdürlüğü’ne aksettirmiş. Müdürlük, Ordu Aile Mahkemesi’ne başvurdu, çocukların sağlığı için gerekli önlemlerin alınmasını istemişti.

Cumhuriyet Savcısı Baba Hüseyin Ayyayla, aşının muhtemel zararlarını, ileriki yıllarda bebeklerinde meydana getirebileceği olumsuz etkileri araştırarak mahkemeye 0-2 yaş grubundaki çocuklara aşı yapmanın risklerini içeren 8 sayfalık bir savunma sundu. Ayrıca baba Ayayla savunmasında şu ifadelere yer verdi: “ Aşıların zararları, yararlarından fazladır. Ama döner sermayeden alınacak maddi menfaatin hesabı yapılarak, anne-babalar, doğru dürüst bilgilendirilmeden çocuklarına aşı yaptırmaya zorlanmaktadır.”

Türkiye Enfeksiyon Derneği Başkanı ve Sağlık Bakanlığı Aşı Danışma Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mehmet Ceyhan 
 “Sağlık Bakanlığı’nın aşı şemasında uygulanan bütün aşılar tek dozluk. O yüzden hiçbir aşıda cıva bileşimi yok Türkiye’de. Aileler yanlış bir korkuya kapılıyor. Sadece aşının yapıldığı yerde kızarıklık, şişlik, vücutta genel ateş, ishal gibi çok tehlikeli olmayan ve kendiliğinden düzelen yan etkiler söz konusu olabilir. Türkiye’de aşılar durdurulursa, 1 yılda 14 bin kişi bu yüzden ölür.” dedi.

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Hilal Mocan 
Sağlık Bakanlığı’nın rutin takvimindeki tüm aşıların yapılmasını öneriyorum. Dünyanın en gelişmiş ülkeleri bile, bebek ölüm oranları binde sıfıra yakın olsa da bebeklerine, çocuklarına aşı yaptırıyor. Türkiye enfeksiyonun fazla görüldüğü ülkeler arasında. “Ben aşıyı yaptırmayacağım” demek çocuğa ciddi boyutta haksızlık yapmaktır. Bu aşıları bütün dünya yapıyor. Aşıların çok derin, kapsamlı ve uzun süreli sonuçları takip edildiğini belirtti.

ABD Standford Üniversitesi Çocuk Hastanesi’nde Tıbbı Bilişim Direktörü Dr.Işıl Arıcan
“Günümüzde halen, aşılar sayesinde yılda yaklaşık 3 milyon kişi ölümden, çok daha fazlası da verem, çocuk felci, difteri, boğmaca, menenjit gibi sakat bırakan veya kronikleşen hastalıklardan koruyor. Çok daha önemlisi, 20.yüzyıldaki Dünya çapında WHO(Dünya Sağlık Örgütü) himayesinde yapılan aşılama kampanyaları ile her yıl yaklaşık 50 Milyon kişinin ölümüne yol açan çiçek hastalığı ortadan kaldırıldı.” dedi.

ÇORLU'DA YAŞANAN AKIL ALMAZ OLAY

Çorlu’da 3 yıl önce, evlilik dışı doğan 2 günlük bebeğin aile meclisi kararı ile boğarak öldürülmesinin ardından, anne İzzet Sapil ve suç ortaklarının davası sonuçlandı. Mahkeme, Anne İzzet Sapil’e ömür boyu hapis cezası verirken, İzzet Sapil’in annesi Türkan Sapil ve Doktor İpek Kadıoğlu’nu 15 yıl hapse mahkûm etti. 

Yaklaşık 3 yıldır devam eden davanın Çorlu 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki karar duruşmasına, tutuklu sanıklar İzzet Sapil ve annesi Türkan Sapil ile avukatları katıldı. İzzet Sapil, son savunmasında iddiaları kabul etmeyerek, “Ben bu çocuğu tecavüz sonucu dünyaya getirmedim. Doğum yaptıktan hemen sonra çocuğum öldü. Ben çocuğumu öldürmedim” dedi. Torununun öldürülmesine yardım etmekle suçlanan Türkan Sapil ise “3 yıldır torunumu öldürmekle suçlanıyorum, neden yapayım. O benim canımdı.” Diye konuştu.

Mahkeme heyeti cezaları açıkladı. 2 günlük bebeğini kasten öldürme suçundan anne İzzet Sapil’e ömürboyu hapis cezası verildi. Mahkeme, bebeğin öldürülmesinde kızı İzzet Sapil’e yardım ettiği öne sürülen anne Türkan Sapil’e ise kasten öldürmeye yardım etmek suçundan 15 yıl hapse mahküm etti. Mahkeme heyeti ayrıca o dönem Çorlu Devlet Hastanesinde Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı olarak çalışan, İzzet Sapil’e özel muayanehanesinde doğum yaptıran Dr. İpek Kadıoğlu’na da kasten öldürmeye teşebbüs suçundan 15 yıl hapis cezası verdi. İzzet Sapil’in kardeşi Tayfun Sapil ile yengesi Birgül Sapil ve İpek Kadıoğlu’nun özel muayenehanesinin sekreteri Neriman Demirci davadan beraat etti.

Kasten öldürmeye teşebbüs suçundan 15 yıl hapis cezası alan Dr. İpek Kadıoğlu yargılanma sürecinde tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edildikten sonra ortadan kayboldu. Son duruşmaya da katılmayan doktor hakkında yakalama kararı çıkarıldı.

2010 yılında Çorlu’da İzzet Sapil, önceden ilişki yaşadığı askerdeki A. A.’dan hamile kalmıştı. Hamileliğini 9 ay boyunca ailesinden saklayan İzzet Sapil, doğum sancıları tutunca durumu ailesine anlatmıştı. Bunun üzerine aile, kızlarını Çorlu Devlet Hastane’sinde görevli Kadın Doğum Uzmanı İpek Kadıoğlu’nun özel muayenehanesine götürmüştü. Aile, sekreterle pazarlığa oturmuştu ve bin 200 tl ödeyerek, bebek kayıtlara geçmemek şartıyla 14 Nisan 2010’da dünyaya getirilmişti. Doğumdan sonra aile 2 günlük bebeği boğarak öldürüp, ardından da evin bahçesine gömüp, üzerine beton dökmüşlerdi. Olay, 155 polis imdat hattına gelen bir ihbarla ortaya çıkmıştı.